Diyanet Vakfi = (4-6) Katımızdan bir emirle her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Çünkü biz, Rabbinin bir rahmeti olarak peygamberler göndermekteyiz. O işitendir, bilendir.
Diyanet Vakfi = (4-6) Katımızdan bir emirle her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Çünkü biz, Rabbinin bir rahmeti olarak peygamberler göndermekteyiz. O işitendir, bilendir.
Diyanet Vakfi = (4-6) Katımızdan bir emirle her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Çünkü biz, Rabbinin bir rahmeti olarak peygamberler göndermekteyiz. O işitendir, bilendir.
Diyanet Vakfi = (17-18) Andolsun, kendilerinden önce biz, Firavun'un kavmini de imtihan etmiştik. Onlara: Allah'ın kulları! Bana gelin! Çünkü ben size (gönderilmiş) güvenilir bir resûlüm diye (davette bulunan) şerefli bir elçi gelmişti.
Diyanet Vakfi = (17-18) Andolsun, kendilerinden önce biz, Firavun'un kavmini de imtihan etmiştik. Onlara: Allah'ın kulları! Bana gelin! Çünkü ben size (gönderilmiş) güvenilir bir resûlüm diye (davette bulunan) şerefli bir elçi gelmişti.
Diyanet Vakfi = (34-36) Onlar (müşrikler) diyorlar ki: İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz. Doğru söylüyorsanız, atalarımızı getirin.
Diyanet Vakfi = (34-36) Onlar (müşrikler) diyorlar ki: İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz. Doğru söylüyorsanız, atalarımızı getirin.
Diyanet Vakfi = (34-36) Onlar (müşrikler) diyorlar ki: İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz. Doğru söylüyorsanız, atalarımızı getirin.
Diyanet Vakfi = (47-50) (Allah zebânilere emreder): Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin! Sonra başına azap olarak kaynar su dökün! (ve deyin ki:) Tat bakalım. Hani sen kendince üstündün, şerefliydin! İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir.
Diyanet Vakfi = (47-50) (Allah zebânilere emreder): Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin! Sonra başına azap olarak kaynar su dökün! (ve deyin ki:) Tat bakalım. Hani sen kendince üstündün, şerefliydin! İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir.
Diyanet Vakfi = (47-50) (Allah zebânilere emreder): Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin! Sonra başına azap olarak kaynar su dökün! (ve deyin ki:) Tat bakalım. Hani sen kendince üstündün, şerefliydin! İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir.
Diyanet Vakfi = (47-50) (Allah zebânilere emreder): Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin! Sonra başına azap olarak kaynar su dökün! (ve deyin ki:) Tat bakalım. Hani sen kendince üstündün, şerefliydin! İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir.
Diyanet Vakfi = (51-53) Müttakîler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.
Diyanet Vakfi = (51-53) Müttakîler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.
Diyanet Vakfi = (51-53) Müttakîler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.
Diyanet Vakfi = İlk tattıkları ölüm dışında, orada artık ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur (sürekli hayata kavuşmuşlardır).
Diyanet Vakfi = (Yine de inanmayanların başlarına gelecekleri) bekle; onlar da beklemektedirler.
Duhân
44-DUHAN:
1-3- "Hâ-mîm",
Rahmân'ın Muhammed'in ruhunda tecelli eden ledünnî, ilâhî rahmetinin icmalî
bir remzidir. Hem de o apaçık kitaba and olsun.
MÜBİN beyanı
güzel, ifadesi parlak, apaçık kitap bir bakıma levh-i mahfuz olabilirse de
Kur'ân olması zamir itibarıyla daha açık, daha uygundr. Ki biz onu mübarek
bir gecede indirdik. Çoğu tefsir bilginlerinin görüşüne göre, bu mübarek gece,
"Kadir" gecesidir. İkrime ve daha bazıları ise Şaban'ın yarısı gecesi demişlerdir.
Keşşaf tefsirinde der ki, âyette geçen "Mübarek gece" kadir gecesidir. Bir
de denildi ki, Şaban'ın yarısı gecesidir ki bunun dört adı vardır. "Mübarek
gece", "Berae gecesi" "Sakk gecesi", "Rahmet gecesi". Ve denildi ki bununla
kadir gecesi arasında kırk gün vardır. Berae ve Sakk gecesi denilmesi hakkında
da denilmiştir ki, haraç tamamen alındığı zaman beraetlerini (temize çıkmalarını)
dile getiren bir sakk (bir sened) yazıldığı gibi, Allah Teâlâ da bu gece mümin
kullarına beraet yazar. Ve denilmiştir ki bu gecede beş özellik vardır:
1- Tefrik-i
külli emrin hakim (her hikmetli işin ayrılması)
2- Bu gecedeki
ibadetin fazileti: Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki, "Her kim bu gece yüz
rekat namaz kılarsa yüce Allah ona yüz melek gönderir. Otuzu ona cenneti müjdeler,
otuzu ona cehennem azabından teminat verir. Otuzu da ondan dünya afetlerini
savarlar, O'nu da ondan şeytanın tuzaklarını hilelerini savarlar."
3- Rahmet
iner, Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki: "Yüce Allah bu gece ümmetine öyle
rahmet eder ki Kelb kabilesinin koyunlarının kılları sayısınca."
4- Mağfiret
meydana gelir. Yine Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki "Yüce Allah bu gece
bütün müslümanlara mağfiret buyurur ancak kâhin, sihirbaz, yahut müşahin (çok
kin güden) veya içkiye düşkün olan, yahut ana-babasını inciten, veya zinaya
ısrarla devam eden müstesna."
5- Bu gecede
Resulullah (s.a.v.)a şefaatın tamamı verilmiştir. Çünkü Resulullah Şaban'ın
on üçüncü gecesi ümmeti hakkında şefaat niyaz etti üçte biri verildi. On dördüncü
gecesi niyaz etti üçte ikisi verildi. On beşinci gecesi niyaz etti, hepsi
verildi. Ancak Allah'tan devenin kaçması gibi kaçanlar başka. Bir de bu gece
zemzem suyunun açık bir biçimde artması ilâhî âdetlerdendir. Bununla birlikte
çoğunluğun görüşü bu mübarek geceden maksadın kadir gecesi olmasıdır. Çünkü,
"Gerçekten biz onu kadir gecesinde indirdik." (Kadr, 97/1) buyurulmuştur.
Bir de, "Her hikmetli iş nezdimizden bir emr ile o zaman ayrılır. (Duhan,
44/4) ifadesi, "Ondan melekler ve ruh Rablerinin izniyle herbir iş için iner
de iner. (Kadr, 97/4) ifadesine uygundur. Bir de, "Ramazan ayıdır ki Kur'ân
onda indirilmiştir." (Bakara 2/185) buyurulmuştur. Ve çoğunluğun görüşüne
göre Kadir gecesi Ramazan'dadır. Eğer dersen: Kur'ânın bu gecede indirilmesinin
mânâsı nedir? Derim ki; Şöyle dediler: Yedinci semadan dünya semasına bir
cümle olarak (toptan) Levh'te dünya semasına indirildi, ve Cebrail (a.s.)
sefereye (yazıcı meleklere) imlâ etti, sonra da Peygamber'e yirmiüç senede
kısım kısım indiriyordu.
Keşşaf'ın
Kur'ân'ın inişi hakkındaki bu son beyanı, bu gecenin Berat gecesi olduğunu
söyleyenlerin görüşüne uygun düşmüş oluyor. Çünkü Kadir gecesinde ilk kez
Peygamber'e indirilmeye başlanmıştır. Onun için Kâdî ve Ebu's-Suud şöyle demişlerdir:
"İlk defa o gece indirilmeye başlandı. Veya o gece cümleten (toptan) Levh'ten
dünya semasına indirildi ve Cebrail (a.s.) sefereye (yazıcı meleklere) imlâ
etti, sonra da Peygamber'e yirmi üç senede kısım kısım indiriyordu."
Fahruddin
Razî de şöyle kaydetmiştir: Rivayet olunur ki: Atıyye-i Harûrî, İbnü Abbas
hazretlerinden "Gerçekten biz onu kadir gecesinde indirdik." (Kadr, 97/1)
ifadesi ile "Gerçekten biz onu mübarek bir gecede indirdik." (Duhan, 44/3)
ifadesini şöyle sordu: Yüce Allah Kur'ân'ı ayların hepsinde indirmiş iken
bu nasıl sahih olur? İbnü Abbas (r.a.) hazretleri de dedi ki: Ey İbnü Esved!
Ben helak olsam da bu nefsinde kalsa cevabını da bulamazsan helak olacaktın.
Kur'ân cümleten (toptan) Levh-i mahfuzdan Beyti Ma'mura indi ki o dünya semasıdır.
Sonra onun arkasından olayların çeşitlerine göre, durumdan duruma nazil oldu.
Demek ki,
Kur'ân'ın bir toptan inişi, bir de kısım kısım inişi vardır. Toptan inmesi
bir defada olmuştur. Buna daha çok "İnzal" deyimi uygundur. Kısım kısım inmesi
de Peygamber'e azar azar yirmi üç senede omuştur. Buna da "Tenzil" deyimi
uygundur. Bunların aynı mânâda kullanıldıkları yadırganmadığı gibi, "tenzil"in
her necmi (kısım kısım inmesi) ayrıca düşünüldüğü zaman yine "inzal" denilmek
uygun olacağından birinin bir gecede birinin de diğer gecede olması iki rivayetin
uzlaştırılmasına daha uygun gelecektir. Şu halde "mübarek gece"nin "berat
gecesi" olması, "Gerçekten biz onu kadir gecesi indirdik." (Kadr 97/1) buyurulmasına
aykırı olmayacaktır.
MÜBAREKE,
hayrı çok demektir. Çünkü Yüce Allah bu gecede kullarının menfaatlerine ait
işler hazırlar ki yalnız Kur'ân'ın inzali olsa yine yeterdi. Amma niçin gece
indirildi. Çünkü biz münzir idik, yani inzar yapıyorduk, inzar edecek uyarıcı
bir peygamber gönderiyorduk. Demek ki Peygamber'in inzarı sıdk ile yapılması
için ilk önce onu kendi nefsinde duyması hikmetin gereği idi.
4-5-6-Buna
da en yaraşan gece olması idi, gecenin mübarekliğine gelince her hikmetli
iş o gecede ayırt edilir. Her hikmetli, önemli iş veya her muhkem, sağlam
olması gereken işler onda yani o gecede ayrılıp tedbir ve dağıtımı yapılır.
İcra edilmek üzere özel olarak ayrılır, yazılır. Bu cümle isti'nafiye (yeni
bağımsız cümle) veya gece kelimesinin sıfatıdır. Önceki ihtimale göre "mutlak
olarak gecede", ikinciye göre de, O gecede" demek olur. Ebu's-Suud der ki:
Bu vasıf onun kadir gecesi olduğuna delalet eder. nun mânâsı da şu demek olur:
Gelecek seneye kadar kulların rızıkları, ecelleri ve diğer durumları yazılır,
ayrıntılı bir şekilde belirlenir. Bir de denilmiştir ki: Bunun Levh'ten yazılmasına
Beraat gecesi başlanır Kadir gecesi bitirilir. Rızıklar nüshası Mikail'e,
savaşlar, zelzeleler yer çökmeleri, yıldırımlar nüshası Cebrail'e, ameller
nüshası dünya semasının sahibi İsmail'e ki büyük bir Melektir, musibetler
nüshası da ölüm meleğine verilir.
Tarafımızdan
bir emir olarak yani "Hakim emir"den maksat doğrudan doğruya Allah'tan olan
şeylerdir. Yahut tarafımızdan emir ile ayırt edilir. Veya fiilindeki zamirden
haldir, yani o Kur'ân'ı tarafımızdan bir emir, bir ferman olarak indirdik.
Çünkü biz peygamberlik veriyorduk. Ki Resulün, elçinin elinde alamet olmak
üzere bir emirname, bir ferman bulunması lazım gelir. O Peygamberlik ne için?
Rabbından bir rahmet olmak üzere ki Hz. Muhammed'in peygamberliği alemlere
rahmettir. İnzar da onun içindir. Gerçekte O öyle işitici, öyle bilicidir.
Mazlumların, muhtaçların feryatlarını iştir, ihtiyaçlarını bilir.
7- Rabbin
"Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir." Eğer siz kesin bilgi
sahipleri iseniz, ilimlerde kesinlik elde etmiş iseniz, veya kesinlik arıyorsanız
bu böyledir.
8- "O'ndan
başka ilah yoktur." Hem hayat verir hem öldürür. Bunu görüp duruyorsunuz hem
sizin Rabbınız hem de önceki atalarınız Rabbidir, eski babalarınızı öldürmüş,
şimdi size hayat vermiş bundan dolayı körü körüne eski ataları taklid edeceğiz
diye uğraşmamalı O'nun emrine uymalıdır.
9-(*} Fakat
onlar bir şüphe içinde oynuyorlar. Kesin bilgi sahibi değiller, Allah deseler
de ciddiyetle ve boyun eğerek değil, şu bildirilen İlâhi işlere, Allah'ın
kitap indirdiğine, Peygamber gönderdiğine kesin olarak inanmıyor, eğleniyorlar;
10-11- O halde
bekle gözle. İşte buradan inzar (uyarı) başlıyor, artık gözet. o günki Sema
apaçık bir duman ile gelecek insanları saracaktır.
DUHAN-I MÜBİN,
aşikara, apaçık bir duman demektir. Bu duman hakkında iki tefsir rivayet olunmaktadır.
Birisi İbnü Mes'ud Hazretleri'nden rivayet olunduğuna göre şiddetli açlık
ve kıtlık seneleridir, çünkü çok aç olan kimseye gerek gözlerinin zayıflığından
ve gerek çok kuraklık ve kıtlık senelerinde havanın fenalığından Sema (gökyüzü)
dumanlı görünür. Bir de Araplar gelmesi çok kuvvetle muhtemel olan şerre "Duhan"
derler. Nitekim "dumanlı hava" deyimini biz de kullanırız. Olay şudur: Kureyş
Resulullah (s.a.v.)a isyanda ileri gitmek isteyince aleyhlerine şöyle dua
etti: "Allah'ım! Mudar kabilesine karşı cezanı şiddetlendir ve onlara Yusuf'un
seneleri gibi seneler göster." Yani, Yusuf'un seneleri gibi kıtlık seneleriyle
sıkıntıya uğramalarını niyaz etti. Bunun üzerine onları bir kıtlık yakaladı
hatta cife, kemik, ilhiz yediler. Kişi yer ile gök arasını duman görüyordu.
Söyleyenin sesini işitir dumandan kendisini görmezdi. Buyurulduğu gibi insanları
sarmıştı.
12- Bu acı
veren bir azab! diyorlardı. Ebu Süfyan bir kaç kişi ile Peygamber'e geldi.
Allah Teâlâ'ya ve rahime (kan akrabalığına) and verdiler. Eğer dua eder de
bu hali üzerlerinden savarsa iman edeceklerine söz verdiler. Ya Rabbi bizden
azabı gider, biz müminiz yani bu azabı giderirsen iman edeceğiz demeleri de
budur. İkinci tefsirde ise Hz. Ali'den şöyle nakledilmiştir: Kıyametten önce
gökten gelecek bir dumandır. Kâfirlerin kulaklarına girecek ta ki her birinin
başı püryan olmuş (sarhoş olmuş) başı dönecek, mümine de ondan zükam (nezle)
gibi bir hal gelecek ve bütün yeryüzü içinde ocak yakılmış fakat deliği yok
bir eve dönecek. Huzeyfe İbnü'l-Yeman'dan rivayet olunduğuna göre Resulullah
buyurmuştur ki: "Alametlerin ilki Duhan, ve Meryem oğlu İsâ'nın inmesi, Aden'in
derinliklerinden çıkacak olan bir ateştir ki insanları mahşere sevk edecektir.
Huzeyfe: Ya Resulullah o duhan nedir demiş, Resulullah, "O semanın açık bir
duman ile geleceği günü ki insanları saracaktır." (Duhan,44/10,11) diye okuyup
buyurmuştur ki, doğu ile batı arasını dolduracak, kırk gün kırk gece duracak,
mümin zükam (nezle) gibi olacak, kâfire sarhoş gibi burnundan kulağından girip
aşağısından çıkacak.
Fahruddin
Râzî İbnü Abbas'tan meşhur kavlin bu olduğunu söyler. Gerçi "Duhan-ı mübîn"
deyimi buna, sözün akışı da öncekine daha uygundur. Çünkü Resulullah'ın hayatında
olduğunu üstü kapalı olarak hissettirmektedir.
13-Buyuruluyor
ki, onlara ibret almak, bellemek nerede. Oysa kendilerine beyan edici bir
Resul geldi. Açık âyetler, açık mucizelerle Allah tarafından gönderildiği
besbelli olarak herşeyi apaçık anlatan hem fiili hem sözü ile açık olan bir
peygamber geldi.
14- Sonra
ondan yüz çevirdiler de "Muallem", "Mecnun" dediler. Kâh muallem, yani talim
olunmuş, öğretilmiş, Sekîf'den birinin A'cemî (Arap olmayan) bir kölesi öğretiyor
dediler, kah da mecnun (deli) dediler, artık bu halde bu yetenekte bulunan
insanlara yalnız olayların ifadesinden ibret almak, uyanmak, sözünde durmak
ne kadar uzak.
15- Biz azabı
biraz açacağız muhakkak ki siz döneceksiniz. "Ey Rabbımız bizden azabı aç,
biz müminiz." (Duhan, 44/12) diye olan iman sözünüzde durmayacaksınız.
16-Bu uyanışı,
bu "Rabbimiz!" diye yalvarışı, bu iman azmini unutup da eski halinize, inkarınıza
ve nankörlüğünüze döneceksiniz. Büyük sıkmakla tutup sıkacağımız gün. Bu kıyamettir,
Şüphesiz ki biz intikam alırız. "Döneceksiniz" deyimi azabın da dönmesini
ima ettiğine göre, ikinci rivayeti "Batşe-i Kübra" "büyük sıkma"nın öncesi
olmak üzere burada değerlendirmek iki mânâ arasını birleştirse gerekir.
17-29- "Andolsun
ki, onlardan önce Firavun kavmini fitneye düşürdük." Bu ifade yüce Allah'ın
intikamlarından bir örneği beyandır. Yine Firavun kavminden örnek getirilmesi
Firavun hükümetinin en büyük zulüm ve şer hükümeti olması ve "Çünkü o üstün
müsriflerden idi." (Duhan, 44/31) buyurulacağı üzere öldürme ve cinayetlerde
ileri gidenlerin en üstünü bulunması itibarıyladır. Sonuç olarak üzerlerine
ne gök ağladı ne yer. Burada bir kaç açıklama tarzı vardır:
1- Vahidî'nin
Basıt'te dediği üzere Enes b. Malik (r.a.) rivayet etmiştir ki Resulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Hiçbir kul yoktur ki gökte ona iki kapı olmasın,
bir kapıdan rızkı çıkar, bir kapıdan da ameli girer, o öldüğü zaman onu kaybederler
ve ona ağlarlar, böyle buyurup bu âyeti okudu. Buyurdu ki: Çünkü bunlar yeryüzünde
salih bir amel yapmamışlardı ki yer ağlasın, göğe de ne salih bir amelleri
ne de hoş bir sözleri çıkmamıştı ki gök ağlasın. Çoğu tefsir bilginlerinin
görüşü budur."
2- Gök ehli
"göktekiler" ve yer ehli "yerdekiler" takdirindedir. Yani ne melekler ağladı,
ne müminler, tam tersine onların ölmesi ile sevindiler.
3- Büyük bir
adam vefat ettiği zaman Cihan ağladı, yer gök ağladı gibi deyimlerle musibetin
büyüklüğünü anlatmak için abartmak âdettir. Keşşaf sahibi Hz. Peygamber (s.a.v.)'den
nakleder ki şöyle buyurmuştur: "Herhangi bir mümin ağlayıcıları bulunmayan
bir gurbette ölürse herhalde ona yer ve gök ağlar."
Cerir de bir
beytinde şöyle demiştir.
"Güneş doğmaktadır
tutulmuş değil,
Sana gecenin
yıldızlarıyla ay ağlıyor."
Bir de bunda
onları alaya almaya benzer bir aşağılama vardır. Yani onlar kendilerini öyle
büyük sayıyorlardı, ölecek olsalar kendilerine dünyaların ağlaması gerekir,
oysa hiç de öyle olmadı, tam aksine bütün alemler sevindi.
Meâl-i şerifi
30- Andolsun
ki biz İsrailoğullarını o aşağılayıcı azabdan kurtardık.
31- Firavun'dan
da kurtardık çünkü o üstünlük taslayıp haddi aşan bir zorbaydı.
32- Andolsun
ki biz onları bilerek o zamanki alemlere üstün kıldık.
33- Biz onlara
içinde apaçık bir imtihan bulunan mucizeler verdik.
34- Gerçekten
şu kâfirler diyorlar ki:
35- "Bizim
ilk ölümümüzden başka bir şey yoktur. Biz tekrar diriltilecek değiliz.
36- Eğer siz
doğru söyleyen kimselerseniz babalarınızı bize getirin."
37- Onlar
mı daha hayırlıdır, yoksa Tükba kavmi ile onlardan öncekiler mi? Biz onların
hepsini de helak ettik. Çünkü onlar suçluydular.
38- Biz gökleri,
yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.
39-
Biz onları hak ve hikmetle yarattık. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.
40- Şüphesiz
ki hakkı batıldan ayırd etme günü onların hepsinin bir araya toplanacağı gündür.
41- O gün
dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Onlara yardım da edilmez.
42- Ancak
Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür,
çok merhamet edicidir.
43- Gerçekten
zakkum ağacı,
44- Günahkârların
yemeğidir.
45- O pota
gibi karınlarda kaynar.
46- O, kızgın
bir sıvının kaynaması gibidir.
47- Allah
meleklere şöyle emreder. "Şunu tutun da Cehennem'in ortasına sürükleyin."
48- "Sonra
onun başının üstüne kaynar su azabından dökün."
49- Ona şöyle
denir! "Tat bakalım azabı! hani sen kendine göre çok güçlü ve çok üstündün.
50- İşte sizin
inkâr edip durduğunuz şey budur."
51- Şüphesiz
ki kötülükten sakınanlar güvenli bir makamdadırlar.
52- Bahçelerde
ve pınar başlarındadırlar.
53- Onlar
ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı olarak otururlar.
54- İşte böyle,
biz onları ayrıca iri siyah gözlü hurilerle evlendiririz.
55- Onlar
orada güven içinde her çeşit meyveyi isteyebilirler.
56- Onlar
orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından
korumuştur.
57- (Bunların
hepsi) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir.) İşte büyük kurtuluş budur.
58- Biz Kur'ân'ı
senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki onlar öğüt alırlar.
59- Artık
sen onların başlarına gelecekleri bekle: Çünkü onlar da bekleyip durmaktadırlar.
30-36- "Andolsun
ki biz İsrailoğulları'nı kurtarmıştık." Yüce Allah, Firavun'a ve kavmine yaptığı
beyandan sonra bununla da Musa ve kavmine olan ihsanını beyan buyuruyor. Yani
o gark (suda boğma)ın ve tahribin hikmeti kurtuluşu sağlamak olmuştu. Ve İsrailoğulları'nı
bu nimete seçmesi de bir tesadüf değil bile bile onlara bahsetmiş olduğu bazı
meziyetler ve nimetler dolayısıyla "O hanginizin daha güzel amel edeceğini
imtihan etmek için.." (Mülk, 67/2) âyeti uyarınca imtihana çekmek içindir.
Bu şekilde bu hikâyeyi tamama erdirmesinin ardından yine söz Mekkeliler'e
getirilerek buyuruluyor ki: Şunlar yani şu Mekke kâfirleri. "İlk ölümümüzden
ötesi yok, biz tekrar dirilecek değiliz, diyorlar." İlk ölümden ötesini Ahireti
ve ba'si (dirilmeyi) inkâr ediyorlar.
37-55- Onlar
mı hayırlı yoksa Tübba'nın kavmi ve ondan öncekiler mi? Biz onları yok ettik,
ilk ölümden ilersini inkâr edenlere karşı bu sözün nasıl bir cevab teşkil
etiğini düşünmelidir. Bunun iki şekilde açıklaması vardır:
Birincisi
ilk ölüm olan ferdin ölümünden sonra onun mensup olduğu kavim ve milletin
yok olmasının, ikinci bir ölüm demek olduğu anlatılmıştır. Bu "İlk ölümümüzden
ilerisi yok." (Duhan, 44/35) demelerine cevaptır.
İkincisi de
hak ve adalet için cezanın gerekliliğine binaen dirilmenin gerçekliğini ispat
ile tehdiddir. Ki bu da "Biz yeniden dirilecek değiliz." (Duhan, 44/35) ifadesinin
cevabıdır. Ve bu, daha sonraki âyetlerle daha çok açıklanacak ve ayrıntısına
girilecektir.
Ebu Ubeyde
demiş ki: Yemen krallarının her birine Tübba' denilirdi. Çünkü dünyadakiler
onlara tabi olurlardı. Cahiliye'de Tübba'ın yeri İslâm'da halifenin yeri gibi
idi, bunlar Arap hükümdarlarının en büyükleri idi.
"Hz. Aişe
(r.anha) Tübba' salih bir adam idi" demiştir. Ka'b da "yüce Allah onun kavmini
kınadı kendisini kınamadı" demiştir. Kelbî o Ebu Kerb Es'addır demiştir. Hz.
Peygamber (s.a.v.)den şu nakledilmiştir: "Tübbaa kötü söylemeyin. Çünkü o
müslüman olmuştu, bilmem Tübba' peygamber midir değil midir?.. Onlardan daha
hayırlı mı demek daha kuvvetli ve şevketli mi demektir.
56-57- "Orada
ilk ölümden başka ölüm tatmazlar."
Mü'min Sûresi'nde
kâfirlerin "Ey Rabbimiz bizi iki defa öldürdün. İki defa da dirilttin." (Mü'min
40/11) diyecekleri geçmişti. Demek ki müttakiler için birinci ölümden sonra
berzah ölümü de yoktur. Ahirette ise zaten ölüm yok.
58-59- "Biz
Kur'ân'ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık." Bu bitiriş sûrenin öncesini
bir özetlemedir. Yani o apaçık kitabı, Kur'ân'ı ancak senin dilin ile kolaylaştırdık,
bu güzel beyanı, bu açık ve kolay anlatışı başka bir dil ile değil, yalnız
Arapça ile yaptık gerek ki anlasınlar, düşünsünler. Bundan dolayı gözle başlarına
ne gelecek çünkü onlar gözetiyorlar. Acaba onun geleceği ne olacak diye gözlüyorlar.
O gözetilen şeylerin beyanı da Câsiye Sûresi'nde gelecektir.