Önceki Ayet Sonraki Ayet  
72. Sûre Cin/8

 وَأَنَّا لَمَسْنَا السَّمَاء فَوَجَدْنَاهَا مُلِئَتْ حَرَسًا شَدِيدًا وَشُهُبًا

  Ve ennâ le mesnes semâe fe vecednâhâ muliet haresen şedîden ve şuhubâ(şuhuben).

Kelime Karşılaştırma
ve ennâ : ve gerçekten biz
le : elbette
mesnâ : dokunduk (kulak hırsızlığı yapmak için) temasa geçtik yokladık, yükseldik
es semâe : sema, gökyüzü
fe : o zaman
vecednâ-hâ : onu bulduk
muliet : doldurulmuş
haresen : koruyucular, bekçiler
şedîden : şiddetli, kuvvetli, çok güçlü
ve şuhuben : ve şihaplar, yakıcı ışınlar, kayan yıldızlar, ateş şuleleri
Meal Yazanlar
Ayet Mealleri

 Diyanet İşleri = “Kuşkusuz biz göğe ulaşmak istedik, fakat onu çetin bekçilerle ve yakıcı ışıklarla dolu bulduk.”

 Abdulbaki Gölpınarlı = Ve gerçekten de biz, göğü yokladık da orasını, kuvvetli bekçilerle ve şihaplarla dolu bulduk.

 Abdullah Parlıyan = Cinler devamla: “Gerçekten biz gök yüzünü yokladık ama onu güçlü muhafızlar ve alevlerle dolu bulduk.

 Adem Uğur = Doğrusu biz (cinler), göğü yokladık, fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyle doldurulmuş bulduk.

 Ahmed Hulusi = "Gerçekten biz semâya dokunduk da onu, güçlü bekçilerle (kuvvelerle) ve şihablarla (anlamamızı önleyen ışınlarla) doldurulmuş bulduk. "

 Ahmet Tekin = 'Doğrusu biz göğü yokladık. Fakat onu sağlam, ciddi bekçiler ve kor halinde, düşen gök cisimleriyle, alevlerle dolu gördük.'

 Ahmet Varol = Doğrusu biz göğü yokladık da onu güçlü bekçiler ve parlak ateşlerle doldurulmuş bulduk.

 Ali Bulaç = "Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk."

 Ali Fikri Yavuz = Doğrusu biz (cinler topluluğu, meleklerin sözünü dinlemek için) semayı yokladık da, onu (meleklerden ibaret) çok kuvvetli bekçiler ve şihaplarla (akan yakıcı yıldızlarla) doldurulmuş bulduk.

 Ali Ünal = ‘Göğe çıkmak istedik, ama bir de ne görelim: orası sert ve kuvvetli bekçiler ve alev fışkırtan mermilerle dolu.

 Bayraktar Bayraklı = “Doğrusu biz cinler, göğü yokladık, fakat onu sert bekçilerle, alev hüzmeleri ile doldurulmuş bulduk.”

 Bekir Sadak = «Dogrusu biz gogu yokladik; onu sert bekciler ve kayan ateslerle doldurulmus bulduk.»

 Celal Yıldırım = Biz, gerçekten göğü yokladık da sert ve güçlü bekçilerle ve şihablarla dolu bulduk.

 Cemal Külünkoğlu = “Doğrusu biz (cinler topluluğu, meleklerin sözünü dinlemek için) semayı yokladık. Fakat onu çetin bekçilerle ve yakıcı ışınlarla dolu bulduk.”

 Diyanet İşleri (eski) = 'Doğrusu biz göğü yokladık; onu sert bekçiler ve kayan ateşlerle (ışınlarla) doldurulmuş bulduk.'

 Diyanet Vakfi = Doğrusu biz (cinler), göğü yokladık, fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyle doldurulmuş bulduk.

 Edip Yüksel = 'Biz göğe dokunduk ve onu güçlü bekçilerle ve ateş toplarıyla korunmuş bulduk.'

 Elmalılı Hamdi Yazır = Ve doğrusu biz o Semayı yokladık da onu öyle bulduk ki şiddetli muhafızlar ve şihablarla doldurulmuş

 Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Doğrusu biz o göğü yokladık da onu kuvvetli muhafızlar ve atılmaya hazır ateşin aleviyle doldurulmuş bulduk.

 Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = (Cinler, dediler ki): «Biz göğe dokunduk, onu kuvvetli bekçiler ve alevlerle dolu bulduk.»

 Gültekin Onan = "Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk."

 Harun Yıldırım = “Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve alevli ateşlerle kaplı bulduk.”

 Hasan Basri Çantay = (Cin devamla:) «Biz ciddî bir suretde göğe erişmek istedik. Fakat onu sert bekçilerle ve (yakıcı) şihablarla doldurulmuş bulduk».

 Hayrat Neşriyat = 'Doğrusu biz, (melâikeleri dinlemek için) göğe dokunduk (orayı yokladık) da onu(artık), kuvvetli bekçiler ve alevli yıldızlarla doldurulmuş bulduk.'

 İbni Kesir = Doğrusu biz; göğü yokladık da, onu sert bekçiler ve alevlerle doldurulmuş bulduk.

 Kadri Çelik = “Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve akanyıldızlarla doldurulmuş bulduk.”

 Muhammed Esed = Ve (zaman oldu) biz göğe uzandık ama onu güçlü muhafızlar ve alevlerle dolu bulduk,

 Mustafa İslamoğlu = (Yine cinler şöyle dediler): "Gerçek şu ki biz göğü yokladık, ama onu tam donanımlı bir koruma ordusu ve tarifsiz bir göktaşı sağanağıyla dopdolu bulduk;

 Ömer Nasuhi Bilmen = «Ve muhakkak ki, biz göğe dokunduk ta hemen onu şiddetli bekçiler ile ve şihaplar ile doldurulmuş bulduk.»

 Ömer Öngüt = "Biz göğü yokladık, onu çok kuvvetli bekçilerle ve alevlerle doldurulmuş bulduk. "

 Şaban Piriş = -Biz, göğü yokladık ve onu şiddetli bir koruma ve alevle dolu bulduk.

 Sadık Türkmen = Doğrusu biz göğe dokunmak istedik de onu sert bekçilerle ve alevlerle dolu bulduk.

 Seyyid Kutub = Göğü yokladık, orayı sert bekçilerle ve göktaşları ile dopdolu bulduk.

 Suat Yıldırım = -"Biz göğe çıkmak istedik: Bir de ne görelim: orası sert ve kuvvetli bekçiler, şihablar, alevler, (roket gibi mermiler)le dolu!

 Süleyman Ateş = Biz göğe dokunduk, onu kuvvetli bekçilerle ve ışınlarla doldurulmuş bulduk.

 Tefhim-ul Kuran = «Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk.»

 Ümit Şimşek = 'Biz göğü yokladık; fakat onu güçlü bekçiler ve alevlerle dolu bulduk.

 Yaşar Nuri Öztürk = "Biz göğe gerçekten dokunduk da onu titiz ve güçlü bekçilerle ve kayıp giden ışınlarla/alevlerle doldurulmuş bulduk."

 İskender Ali Mihr = Ve gerçekten biz semaya, elbette dokunduk. O zaman onu çok güçlü bekçiler ve şihaplarla (yakıcı ışınlarla) doldurulmuş bulduk.

 İlyas Yorulmaz = Biz göğe yöneldiğimizde, gökyüzünü çok güçlü bekçiler ve ateş parçaları ile doldurulmuş bulduk.