وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ
Ve mâ erselnâ fî karyetin min nezîrin illâ kâle mutrafûhâ innâ bimâ ursiltum bihî kâfirûn(kâfirûne).
| ve mâ erselnâ | : ve biz göndermedik | 
| fî | : içine, ... e | 
| karyetin | : karye, belde, ülke | 
| min nezîrin | : bir nezir, uyarıcı | 
| illâ | : den başka, ancak, sadece | 
| kâle | : dedi | 
| mutrefû-hâ | : onun refah içinde olanları, ileri gelenleri | 
| innâ | : muhakkak ki biz | 
| bimâ | : şeyi | 
| ursiltum | : siz gönderildiniz | 
| bi-hi | : onu, onunla | 
| kâfirûne | : inkâr edenler | 
Diyanet İşleri = Biz, hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek oranın şımarık zenginleri, “Biz, sizinle gönderileni inkâr ediyoruz” demişlerdir.
Abdulbaki Gölpınarlı = Ve hiçbir şehre korkutuculardan birini göndermedik ki oradaki nîmete, mala sâhib olanlar, şüphe yok ki biz, size gönderilen şeyleri inkâr ediyoruz demesinler.
Abdullah Parlıyan = Biz her ne zaman, bir ülkenin toplumuna bir uyarıcı gönderdiysek, o toplumun varlıkla şımarmış kimseleri: “Doğrusu biz, sizinle gönderilen şeyleri tanımıyoruz, reddediyoruz!” demişlerdir.
Adem Uğur = Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri: Biz, size gönderilmiş olan şeyi inkâr ediyoruz, demişlerdir.
Ahmed Hulusi = Biz hangi memlekete bir uyarıcı irsâl ettiysek, oranın şımarık zenginleri: "Muhakkak ki biz Risâletinizle gönderilen hakikat bilgisini kabul etmeyiz" (dediler).
Ahmet Tekin = Biz herhangi bir memlekete özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan bir uyarıcı gönderdiğimizde, o memleketin refah ile şımartılmış ileri gelenleri mutlaka:'Sizin tebliğ ile görevlendirildiğiniz dini biz kabul etmiyoruz, inkâr ediyoruz' demişlerdir.
Ahmet Varol = Biz hangi beldeye bir uyarıcı gönderdiysek muhakkak oranın varlıklıları: 'Biz sizinle gönderileni inkâr ediyoruz' dediler.
Ali Bulaç = Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın 'refah içinde şımaran önde gelenleri': "Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz" demişlerdir.
Ali Fikri Yavuz = Biz herhangi bir memlekete azabla korkutucu bir peygamber gönderdikse, muhakkak o memleketin ileri gelen refah düşkünleri: “- Biz, sizin gönderdiğiniz şeyleri (Allah’ın emirlerini) inkâr edenleriz.” dediler. (Ey Rasûlüm, onun için sen, kavminden bir kısım elebaşlar iman etmedi diye üzülme.)
Ali Ünal = Ne zaman Biz bir memlekete bir uyarıcı göndermişsek, oranın hiçbir ölçü ve kural tanımadan ve hiçbir ahlâkî kaygı taşımadan dünyevî zevkler peşinde koşan önde gelenleri, mutlaka uyarıcılara, “Bakın, sizle gönderilen o Mesaj’ı biz kesinlikle ret ve inkâr ediyoruz!” diye karşı çıkmışlardır.
Bayraktar Bayraklı = Biz, herhangi bir ülkeye bir uyarıcı gönderdiğimizde mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri, “Biz, size gönderilmiş şeyi inkâr ediyoruz” demişlerdir.[453]
Bekir Sadak = Dogrusu uyarici gondermis oldugumuz her kasabanin varlikli kimseleri, onlari: «Biz sizinle gonderilen seyleri inkar ediyoruz» diye gelmislerdir.
Celal Yıldırım = Biz ne kadar bir kasabaya bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın şımarık ileri gelenleri, «doğrusu biz sizinle gönderilen şeyleri tanımıyoruz» demişlerdir.
Cemal Külünkoğlu = Biz, hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek oranın şımarık zenginleri: “Biz, sizin gönderdiğiniz şeyleri (Allah'ın emirlerini) inkâr edenleriz.” dediler.
Diyanet İşleri (eski) = Doğrusu uyarıcı göndermiş olduğumuz her kentin varlıklı kimseleri, 'Biz sizinle gönderilen şeyleri inkar ediyoruz' dediler.
Diyanet Vakfi = Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri: Biz, size gönderilmiş olan şeyi inkâr ediyoruz, demişlerdir.
Edip Yüksel = Bir kente her ne zaman bir uyarıcı gönderirsek, elitleri, 'Sizin kendisiyle gönderildiğiniz mesajı reddediyoruz,' dediler.
Elmalılı Hamdi Yazır = Biz her hangi bir memlekette (bir nezîr) tehlikeyi haber veren bir Resul gönderdikse her halde onun refah ile şımartılmış olanları dediler ki: «biz sizin gönderildiğiniz şeyleri tanıyamayız»
Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Biz herhangi bir memlekette tehlikeyi haber veren bir Resul gönderdiysek, herhalde onun refah ile şımartılmış olanları: «Biz, sizin gönderildiğiniz şeyleri tanımayız.» dediler.
Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = Biz herhangi bir memlekete tehlikeyi haber veren bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın refah ile şımartılmış olanları: «Biz sizin gönderildiğiniz şeyleri tanımayız.» dediler.
Gültekin Onan = Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın 'refah içinde şımaran önde gelenleri': "Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız" demişlerdir.
Harun Yıldırım = Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri: Biz, size gönderilmiş olan şeyi inkâr ediyoruz, demişlerdir.
Hasan Basri Çantay = Biz hiçbir memlekete gelecek tehlikeleri haber verici bir peygamber göndermedik, ille oranın refah erbabı: «Biz, sizin gönderdiğiniz şeylere küfr edicileriz» dediler.
Hayrat Neşriyat = Hem hiçbir memlekete (kendilerine Allah’ın azâbından haber veren) bir korkutucu(peygamber) göndermedik ki, mutlaka oranın ni'met içinde (şımarmış) olanları: 'Gerçekten biz kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edenleriz' demiş olmasın!
İbni Kesir = Uyarıcı gönderdiğimiz her kasabanın varlıklıları dediler ki: Biz, sizin gönderildiğiniz şeyi inkar edenleriz.
Kadri Çelik = Biz hangi ülkeye, bir uyarıp korkutucu gönderdiysek, mutlaka oranın refah içinde şımaran önde gelenleri, “Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz” demişlerdir.
Muhammed Esed = Nitekim, ne zaman bir topluma uyarıcı gönderdiysek, toplumun sefahata dalmış olan kesimi, "(Sahip olduğunuzu iddia ettiğiniz) mesajınızın hak olduğunu inkar ediyoruz!" derler;
Mustafa İslamoğlu = Ve ne zaman Biz bir topluma uyarıcı göndermişsek, oranın refah içinde şımarmış seçkinleri "Sizinle gönderilen şeyin ısrarlı inkarcısıyız" derler.
Ömer Nasuhi Bilmen = Ve hiçbir beldeye bir korkutucu zât göndermedik ki, illâ onun refah içinde yaşayanları dediler ki: «Biz şüphe yok ki, kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyi inkar edicileriz.»
Ömer Öngüt = Biz hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, oranın varlıklı ve şımarık kişileri mutlaka: "Biz size gönderilmiş olan şeyleri inkâr ediyoruz. " demişlerdir.
Şaban Piriş = Bir ülkeye uyarıcı göndermedik ki oranın varlıklıları: -Biz, sizinle gönderilen şeyleri inkar ediyoruz demiş olmasınlar.
Sadık Türkmen = Hangi ülkeye bir uyarıcı göndermiş isek, oranın servetle şımarmış kişileri: “Biz, sizin kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyi, inkâr edenleriz” demişlerdir.
Seyyid Kutub = Uyarıcı gönderdiğimiz her kentin şımarık elebaşları mutlaka şöyle dediler. «Biz, sizin getirdiğiniz mesajı kesinlikle inkâr ediyoruz»
Suat Yıldırım = Uyarmak üzere Peygamber gönderdiğimiz hiçbir belde yoktur ki, onların ileri gelen, varlıklı ve şımarık olanları: "Biz sizinle gönderilen şeyleri reddediyoruz, bunu böyle bilesiniz!" demiş olmasınlar.
Süleyman Ateş = Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdiysek mutlaka oranın varlıkla şımarmış kimseleri: "Biz, sizin gönderildiğiniz şeyi inkâr ediyoruz" dediler.
Tefhim-ul Kuran = Biz hangi ülkeye bir uyarıcı, korkutucu gönderdikse, mutlaka oranın 'refah içinde şımaran önde gelenleri': «Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz» demişlerdir.
Ümit Şimşek = Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdiysek, oranın refah içinde şımarmış ileri gelenleri, 'Sizinle gönderileni biz inkâr ediyoruz' dediler.
Yaşar Nuri Öztürk = Biz, hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek, onun servet ve refahla şımaranları mutlaka şöyle demişlerdir: "Biz, sizin elçilik yaptığınız şeyi inkâr ediyoruz!"
İskender Ali Mihr = Ve Bizim nezir göndermediğimiz hiçbir yer yoktur. Her karyenin (ülkenin) refah içinde olanları (ileri gelenleri): "Muhakkak ki biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edenleriz." demekten başka bir şey söylemediler.
İlyas Yorulmaz = Biz, bir şehrin ileri gelenleri “Biz size gönderilmiş olanı inkâr edip kabul etmiyoruz” dedikten sonra, onlara uyarıcı göndermişizdir.