Önceki Ayet Sonraki Ayet  
17. Sûre İsrâ/48

 انظُرْ كَيْفَ ضَرَبُواْ لَكَ الأَمْثَالَ فَضَلُّواْ فَلاَ يَسْتَطِيعْونَ سَبِيلاً

  Unzur keyfe darabû lekel emsâle fe dallû fe lâ yestetîûne sebîlâ(sebîlen).

Kelime Karşılaştırma
unzur : bak
keyfe : nasıl
darabû : (misal) getirdiler, vurguladılar
leke : sana, senin için
el emsâle : örnekler, misaller, benzetmeler
fe : böylece
dallû : dalâlette kaldılar
fe lâ yestetîûne : artık güç yetiremezler, güçleri yetmez
sebîlen : bir yol
Meal Yazanlar
Ayet Mealleri

 Diyanet İşleri = Bak, senin için ne türlü benzetmeler yaptılar da saptılar. Artık (doğru) yolu bulamazlar.

 Abdulbaki Gölpınarlı = Bak da gör, sana nasıl örnekler getirip de saptılar ve artık bir yol bulmaya güçleri yetmeyecek onların.

 Abdullah Parlıyan = Baksana, onlar seni kimlere benzettiler de saptılar. Artık bir yol bulmaya güçleri yetmeyecek onların.

 Adem Uğur = Baksana; senin için ne türlü benzetmeler yaptılar! Bu yüzden, (öyle bir) saptılar ki, artık (doğru) yolu bulamayacaklardır.

 Ahmed Hulusi = Bak senin için nasıl benzetmeler yaptılar da bu sebeple saptılar! Artık (Hakikate götüren) bir yol bulamazlar!

 Ahmet Tekin = İbret nazarıyla bak, senin için ne türlü benzetmeler yaptılar. Bu yüzden başlarına buyruk hareket ederek hak yoldan uzaklaştılar, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih ettiler, artık doğru yola ulaşabilecekleri bir çıkış yolu da bulamayacaklar.

 Ahmet Varol = Bak sana nasıl örnekler verdiler de saptılar. Artık bir yol (bulmay)a güç yetiremezler.

 Ali Bulaç = Sana nasıl örnekler vererek saptıklarına bir bak, artık onların bir yola güçleri yetmemektedir.

 Ali Fikri Yavuz = Bak, seni nelere nisbet ettiler (şairdir, sahirdir, mecnundur dediler) de nasıl dalâlete düştüler! Artık hak yolu bulmağa güçleri yetmez.

 Ali Ünal = Bak (Rasûlüm), hakkında ne tuhaf benzetmeler uyduruyor (ve sana bazen büyücü, bazen şair, bazen büyülenmiş, bazen mecnun, bazen kâhin diyorlar); böyle diye diye tamamen sapıp gittiler de, artık kendilerini hidayete ulaştıracak yolu bulabilecek durumda değildirler.

 Bayraktar Bayraklı = Baksana, senin için ne türlü benzetmeyi yaptılar! Bu yüzden öylesine saptılar ki, artık doğru yolu bulamayacaklardır.

 Bekir Sadak = Sana nasil misaller verdiklerine bir bak! Bu yuzden sapmislardir, artik bir yol da bulamamaktadirlar.

 Celal Yıldırım = Dikkat et, sana nasıl da misâller veriyorlar da bu yüzden sapıttılar ; artık bir yol da bulamıyacaklar.

 Cemal Külünkoğlu = (Ey Resulüm!) Bak, senin için (sihirbaz, kâhin, mecnun gibi) ne türlü benzetmeler yaptılar da saptılar. Artık onların doğru yolu bulmaya güçleri kalmamıştır.

 Diyanet İşleri (eski) = Sana nasıl misaller verdiklerine bir bak! Bu yüzden sapmışlardır, artık bir yol da bulamamaktadırlar.

 Diyanet Vakfi = Baksana; senin için ne türlü benzetmeler yaptılar! Bu yüzden, (öyle bir) saptılar ki, artık (doğru) yolu bulamayacaklardır.

 Edip Yüksel = Dikkat et, seni nasıl da tanımlayarak sapıyorlar ve artık bir daha yol bulamazlar

 Elmalılı Hamdi Yazır = Bak seni nelere kıyas ettiler de nasıl dalâlete düştüler, onun için bir yol bulmağa tab-ü tüvanları yok

 Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Bak seni nelerle mukayese ettiler de nasıl sapıklığa düştüler, onun için bir yol bulmaya da güçleri yok.

 Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = Bak senin için nasıl misaller verdiler de bu yüzden nasıl sapıklığa düştüler! Artık hak yolu bulmaya güçleri yetmez.

 Gültekin Onan = Sana nasıl örnekler vererek saptıklarına bir bak, artık onların bir yola güçleri yetmemektedir.

 Harun Yıldırım = Baksana; senin için ne türlü benzetmeler yaptılar! Bu yüzden, saptılar ki, artık yolu bulamayacaklardır.

 Hasan Basri Çantay = Bak, sana nasıl misâller getirib sapdılar. Artık onlar bir yol (bulmıy) a güc yetiremiyeceklerdir.

 Hayrat Neşriyat = Bak, senin için (şâir, sihirbaz ve kâhin diyerek) nasıl misâller getirdiler de bu yüzden dalâlete düştüler; artık (hakka giden) bir yola güçleri yetmez.

 İbni Kesir = Bak, sana nasıl misaller veriyorlar. Bunun için dalalete düşmüşlerdir. Ve bir daha yol bulamamaktadırlar.

 Kadri Çelik = Sana nasıl örnekler (kötü sıfatlar) vererek saptıklarına bir bak! Artık onların (doğru) yolu bulmaya güçleri yetmemektedir.

 Muhammed Esed = Seni benzettikleri şeye bak (ey Peygamber!) Bir kere yoldan çıkmış bunlar ve bu yüzden (hakka çıkan) bir yol da bulacak durumda değiller artık!

 Mustafa İslamoğlu = Şunların seni neye benzettiklerine bir bak hele! Ve sonuçta öyle bir sapıtıyorlar ki, bir daha doğru yolu bulacak (muhakeme) gücünü asla kendilerinde bulamıyorlar.

 Ömer Nasuhi Bilmen = Bak senin için nasıl misaller irad ettiler, artık onlar sapıtmış oldular, artık onlar doğru bir yola (gitmeğe) güç yetiremezler.

 Ömer Öngüt = Bak! Sana nasıl misaller veriyorlar? Bunun için dalâlete düştüler ve bir daha yol bulamamaktadırlar.

 Şaban Piriş = Sana nasıl örnek verdiklerine bir bak! Bu sebeple onlar sapıtmışlardır. Artık yol da bulamazlar.

 Sadık Türkmen = Bak, sana nasıl misaller verdiler? Böylece şaşırdılar, artık bir yol bulmaya güç yetiremezler.

 Seyyid Kutub = Senin hakkında nasıl benzetmeler, ne tür yakıştırmalar yaptıklarına baksana! Sapıttılar, bir türlü doğru yolu bulamıyorlar.

 Suat Yıldırım = Bak Resulüm, seni nelere kıyas ettiler (gâh şair, gâh büyücü, gâh kâhin, gâh mecnûn dediler) de nasıl dalâlete düştüler? Hem öyle sersemleştiler ki artık yol bulacak halleri kalmadı.

 Süleyman Ateş = Bak, nasıl misaller verdiler (seni şâ'ire, büyücüye, kâhine ve mecnuna benzettiler) de şaştılar. Artık bir daha yolu bulamazlar.

 Tefhim-ul Kuran = Sana nasıl örnekler vererek saptıklarına bir bak, artık onların bir yola güçleri yetmemektedir.

 Ümit Şimşek = Seni benzettikleri şeye bak! Onlar öyle bir saptılar ki, bir daha da yollarını bulamıyorlar.

 Yaşar Nuri Öztürk = Bak nasıl örnekler verdiler sana, nasıl sapıttılar. Artık hiçbir yola varamazlar.

 İskender Ali Mihr = Bak, senin için nasıl misaller getirdiler (sana büyülenmiş, mecnun, deli, şair dediler) ve böylece dalâlette kaldılar. Artık yola (Sıratı Mustakîm’e) ulaşmaya güçleri yetmez.

 İlyas Yorulmaz = Onlara bak, sana nasıl misaller anlatıyorlar. Artık onlar doğrulardan sapmış olup, hakikate ulaşmak için kendilerine asla bir yol bulamayacaklar.