وَالسَّمَاء ذَاتِ الْبُرُوجِ

 Bürûc / 1 -

 Diyanet Vakfi = (1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.


وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِ

 Bürûc / 2 -

 Diyanet Vakfi = (1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.


وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍ

 Bürûc / 3 -

 Diyanet Vakfi = (1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.


قُتِلَ أَصْحَابُ الْأُخْدُودِ

 Bürûc / 4 -

 Diyanet Vakfi = (1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.


النَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِ

 Bürûc / 5 -

 Diyanet Vakfi = (1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.


إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌ

 Bürûc / 6 -

 Diyanet Vakfi = (1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.


وَهُمْ عَلَى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِنِينَ شُهُودٌ

 Bürûc / 7 -

 Diyanet Vakfi = (1-7) Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.


وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلَّا أَن يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ

 Bürûc / 8 -

 Diyanet Vakfi = (8-9) Onlardan, sırf, göklerin ve yerin mülkü kendisine ait olan, azîz ve hamîd olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar. Oysa ki Allah her şeyi görür.


الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ

 Bürûc / 9 -

 Diyanet Vakfi = (8-9) Onlardan, sırf, göklerin ve yerin mülkü kendisine ait olan, azîz ve hamîd olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar. Oysa ki Allah her şeyi görür.


إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ

 Bürûc / 10 -

 Diyanet Vakfi = Şüphesiz inanmış erkeklerle inanmış kadınlara işkence edip sonra tevbe de etmeyenlere cehennem azabı ve (orada) yanma cezası vardır.


إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْكَبِيرُ

 Bürûc / 11 -

 Diyanet Vakfi = İman edip sâlih ameller işleyenlere ise, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.


إِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَدِيدٌ

 Bürûc / 12 -

 Diyanet Vakfi = Şüphesiz Rabbinin yakalaması çok şiddetlidir.


إِنَّهُ هُوَ يُبْدِئُ وَيُعِيدُ

 Bürûc / 13 -

 Diyanet Vakfi = Bilin ki O, (kâinat yokken) ilk olarak yaratan, (ölümden sonra tekrar hayatı) geri getirendir.


وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُ

 Bürûc / 14 -

 Diyanet Vakfi = O, çok bağışlayan ve çok sevendir.


ذُو الْعَرْشِ الْمَجِيدُ

 Bürûc / 15 -

 Diyanet Vakfi = Arş'ın sahibidir, çok yücedir.


فَعَّالٌ لِّمَا يُرِيدُ

 Bürûc / 16 -

 Diyanet Vakfi = Dilediği şeyleri mutlaka yapandır.


هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْجُنُودِ

 Bürûc / 17 -

 Diyanet Vakfi = (17-18) Orduların, Firavun ve Semûd'un (uğradıkları felâketin) haberi sana geldi mi?


فِرْعَوْنَ وَثَمُودَ

 Bürûc / 18 -

 Diyanet Vakfi = (17-18) Orduların, Firavun ve Semûd'un (uğradıkları felâketin) haberi sana geldi mi?


بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي تَكْذِيبٍ

 Bürûc / 19 -

 Diyanet Vakfi = Doğrusu inkârcılar (gerçeği) yalanlayıp dururlar.


وَاللَّهُ مِن وَرَائِهِم مُّحِيطٌ

 Bürûc / 20 -

 Diyanet Vakfi = Allah onları arkalarından kuşatmıştır.


بَلْ هُوَ قُرْآنٌ مَّجِيدٌ

 Bürûc / 21 -

 Diyanet Vakfi = (21-22) Hakikatte o (yalanladıkları, aslı) levh-i mahfuzda bulunan şerefli Kur'an'dır.


فِي لَوْحٍ مَّحْفُوظٍ

 Bürûc / 22 -

 Diyanet Vakfi = (21-22) Hakikatte o (yalanladıkları, aslı) levh-i mahfuzda bulunan şerefli Kur'an'dır.


Bürûc